Deprem ya da halk arasındaki tabir ile zelzele, bir tür doğal afettir. Bu afet sonucu yeryüzünde meydana gelen sallantıya bağlı olarak binalar ve dikili taşınmaz yapılar gördüğü ağır zarar sonucu yıkılabilmektedir. Türkiye deprem kuşağı ülkelerinden biri olmakla birlikte, geçmişinde de birçok büyük felaket yaşamıştır. Deprem afeti öngörülememekle birlikte, öncesinde çeşitli önlemlerin alınabilmesi mümkündür.
En önemli başlıca önlemlerden bir tanesi, yapılaşmanın depreme uygun halde olmamasıdır. Ülkemizin deprem kuşağında olması sebebiyle bu yapılaşma tercihe bırakılmamış, kurallar ile yükümlülük haline getirilmiştir. Bu yüzden bir yapı dikilirken plan ve projeler hazırlanarak, uygun kaliteli malzemelerle inşa edilir, gerekli mevzuat kurallarınca da denetlenir. Gerekli önlemleri almadan inşa edilen yapıdan, kişi ve kişilerin sorumlu tutulacağı kesin olmakla birlikte suçun manevi unsuru genel olarak tartışmaya açıktır.
Ülkemizde özellikle depreme uygun yapılaşma 1999 Marmara Depremi sonrasında önem kazanmış, işin kadere bırakılmaması gerektiği vicdanen ve kanunen belirlenmiştir. Bu depremde yüzlerce bina yıkılmış, binlerce can kaybı yaşanmıştır. Büyük can kayıplarının temel sebebi olarak, gevşek zemindeki yapılaşmalar, standartlara uygun olmayan yapı ve daha fazla kar elde etmek amaçlı inşasında kaliteli, eksik malzeme kullanan müteahhitler gösterilebilir.
2023 Kahramanmaraş- Gaziantep depremleri nedeniyle çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiş olup; enkaz kurtarma çalışmaları halen daha devam etmektedir. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen benzer sebepler yüzünden büyük can kayıpları yaşanmıştır. Bir daha benzer ihmaller yüzünden can kayıpları yaşanmaması adına, yürütülecek hukuksal mücadele son derece önemlidir.
Ceza hukukunda kural olarak faili sorumlu tutulabilmek için uygun illiyet bağı aranır. Böyle bir bağ olmazsa, sorumlu tutulması istisnai haller dışında mümkün değildir. Deprem sonucunda illiyet bağı kurulamaması için kişi/ kişilerin doğan zarardan herhangi eylemi veya eylemsizliği ile etkilememesi gereklidir. Yani bir diğer anlatımla; oluşan zararda herhangi bir beşeri faktörün olmaması gereklidir. Somutlaştırmak gerekirse uygun kaliteli malzemeler ile tüm yasa ve yönetmelik gözetilerek yapılmış bir binadan müteahhidin sorumluluğuna gidilemez. Ne zaman ki, beşerî faktör zarar ve yıkıma yol açar ya zararın neticesini arttırırsa o zaman kişi ve kişilerin sorumluluğa gidilmesi mümkündür.
Temel incelenmesi gereken esaslı unsurlardan biri, suçun manevi unsurudur. Suçun manevi unsurlarının ayrımı tayin edilecek ceza bakımından önem arz etmektedir. Türk Ceza Kanunu’nda hayata ve vücut dokunulmazlığına başlı ile hüküm altına alınan suçlar, kasten veya taksirle işlenilebilmesi mümkündür. Çeşitleri olmakla birlikte bunlar: Kast için doğrudan kast veya olası kast şeklindeyken; taksir için basit taksir veya bilinçli taksir olarak düzenlenir.
Kast, fiili bilme ve isteme saiki ile hareket edilmesi sonucu ortaya çıkar. Olası kastta fail, fiilin sonuçları öngörerek “olursa olsun” amacıyla ile eylemi gerçekleştirmesidir.
Taksir ise daha çok dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık halde bir davranışın neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Bilinçli taksirde kişi davranışın neticesini öngörür ancak neticeyi istemez buna karşın; netice yine de meydana gelmesi halidir.
Müteahhidin deprem mevzuatına açıkça aykırı halde; kar ya da başka bir amaç uğruna eksik, kalitesiz malzemelerle inşa etmesi veyahut işin yapımında gerekli vasıflara sahip olmayan kişileri çalıştırması ve/veya yine zemin etütlerinin yaptırmaması gibi yapının sağlamlığına helal getirecek eylemlerin mevcut halinde, deprem kuşağında yapılmış inşanın açık aykırılıklara rağmen tamamlanıp, satılmasında ve hatta ilanlarında depreme dayanıklı yapı gibi reklam ederek satmasında müteahhidin bina içerisindeki yaşayan insanların hayatını kaybedeceği öngörmesine rağmen kazanç ya da başka bir sebep uğruna olursa olsun motivasyonu ile öldürme suçunu olası kast ile işlediği mevzuatça kabul edilir.
Müteahhit yaptığı bina ve yapılarla gerekli sağlamlığı sağlamak zorundadır. Deprem kuşağında veya yakın civarında bölge de açık mevzuata aykırı davranması, ”.. Olursa yapacak bir şeyimiz yok, ilahi takdir gibi..” sözlerle suçun olası kast unsurunda işlediğini ortaya koyar. Fail, açıkça öngörmekle beraber sonuçlarını göze almıştır.
Ancak, yapının sağlamlığı, dayanıklılığı veya yıkılmasında önemli rol oynamayan mevzuata aykırılıklar için durumun farklı değerlendirilmesi gerekir. Özellikle, yapan kişinin takdir yetkisine bırakılan hususlarda, mevzuatın olası kastla öldürme suçuna karar vermesi de hakkaniyete aykırıdır. Bu halde ”olursa olsun” gibi moral motivasyondan ziyade netice öngörülür olmasına rağmen müteahhidin kendi fiilinden dolayı neticenin gerçekleşmeyeceğine duyduğu güvenle hareket etmesi halinde bilinçli taksir hükümleri uygulanır.
Somut bir örnek üzerinden gidilmesi gerekirse, binaya eklenen sundurma binanın dayanıklılığını önemli ölçüde etkilemediğini kabul ederek, deprem esnasında sallantı ile birlikte sundurmanın yıkılması ve ölüme sebebiyet vermesi halinde kanımızca bilinçli taksirin uygulanması uygundur. Netice öngörülebilir olduğu kadar, gerçekleşmemesine olan güven de yüksektir.
Sonuç olarak, ülkemizdeki yaşanan büyük afetten sonra daha fazla can kayıpları yaşamamak için hukuksal olarak mücadele verilmesi, sorumluların cezalandırılması ve geleceğimiz için caydırıcı önlemler alınmalıdır.
*Bu yazı bilgilendirme amaçlı BUĞDAY HUKUK tarafından hazırlanmış olup, güncel hüküm ve kararları içermeyebilir.